AFACANLARIN İNTERNET GÜNLÜĞÜ

31 Aralık 2008 Çarşamba

23 Aralık 2008 Salı

;)

20 Aralık 2008 Cumartesi

QB

Hmmm...

Ben deeee......

QB

15 Aralık 2008 Pazartesi

yine, yeni, yeniden...



yorumları bekliyorum ;)
ege.

Serhat'ıma..

İşte gerçekler Serhat'ım :D
(göbek deliğinin üstündeki bıçak yarasına dikkat!) 
zrtn

3 Aralık 2008 Çarşamba

alyans



Biz değil, onlar bize takıyor. kandırmayalm kendimizi;) zrtn

DickCutter™ olur mu ki? :))


..zrtn..

Ortamaa geeellll :)

28 Kasım 2008 Cuma

KUÇU



daha güzel heykelleri olan varsa haber versin alıcam :)

Ege.



21 Kasım 2008 Cuma

19 Kasım 2008 Çarşamba

11 Kasım 2008 Salı

6 Kasım 2008 Perşembe

shrek




"Daha" derseniz; uglypeople.com. 
zortan

2 Kasım 2008 Pazar

21 Ekim 2008 Salı

TAKDİRS....

ÇOK HOŞ GALİBA...
QB

15 Ekim 2008 Çarşamba

27 Eylül 2008 Cumartesi

Biri tuttu, diğeri yedi, diğeri, diğeri, diğeri, diğ......


aaiiyyğğğğ.. bende bunu görünce içim bi tuhaf oldu sizinle paylaşmak istedim. (srtn)

Yorumsuz...


22 Eylül 2008 Pazartesi

Neşe Kaynağı Reklamlar

http://www.veryfunnyads.com

Daraldıgında aç iki tanesini izle. Bokunu çıkarma ama, otur çalıs sonra! Yapcak islerin var bisürü! Evdeysen de bul yapicak bisey, bos gecirme vaktini!

21 Eylül 2008 Pazar

ŞİMDİ TÜM MÜZİK MARKETLERDE ! ! !

Sanatçı bu albumunde hayranlarına soruyor !
ANAM ORSPU,BABAM PEZVNK ! BEN N YAPAM ?

19 Eylül 2008 Cuma

KARDEŞİMİN VASİYETİ

Kardeşim,
Aklındaki gibi oldumu bilmiyorum ama eğer senden sonra ölürsem ne yapıcam ne edicem o ağacı ve o mezar taşını sana yaptırıcam, gerçi anıt mezarlara layıksın ama...

ege.

18 Eylül 2008 Perşembe

bi bakın bakem

electro plankton:
http://www.tranism.com/weblog/-design/
(sertan)

17 Eylül 2008 Çarşamba

NEW KIDS ON THE BLOCK

Selam canım,
80'lerde çocuk olmasaydıkta ergen olsaydık, bununlada yetinmeyip üstüne bi boy band kursaydık halimiz harapmış yavrularım.
sizi severim.

12 Eylül 2008 Cuma

SAYKO KİLIR KESKÖSE

Tanıyana benden gazoz.

Facebook'ta İsmail Gezgin adını aratalım, kardeşimizin yeni fotograf serisine bir göz atalım.

ege.

AKLIMA GELMİŞKEN

hey,

Şu alttaki postayı atarken bahsettiğim kahvaltı salonu gözümde canlandı. Mutlaka siz de bir yerlerde rastlamışsınızdır diye düşündüğüm türden bir mekandı. İşletmeci, garson, aşçı, bulaşıkçı, kasiyer... Hepsi aynı kişi olurmu? Olan yerler var, ve o mekanlara girdiğimde (eğer mecbursam) hep içimi bir korku kaplıyor nedense. Bi adamcağız sizi kapıda karşılıyor (işletmeci) siz oturduktan sonra menüleri getirip siparişleri alıyor (garson) mutfağa gidip siparişlerinizi hazırlıyor (aşçı) siz yemeklerinizi bitirdikten sonra kahve istiyorsunz ve birde bakıyorsunuzki adamcağız bulaşık derdinde! (bulaşıkçı) kahveleri yudumladıktan sonra hesabı istiyorsunuz hooop adam kasada hesap kesiyor (kasiyer) korkmamak eldemi yahu? İster istemez o adamın özel hayatını, nerede yaşadığını, arkadaşlarını düşünüyorsunuz ve o zaman korku katlanarak artıyor. En bütük korkularım galiba kendimi başkasının yerine koyunca ortaya çıkıyor. Bir de tam kalkarken adımlarımın hızlanmasına neden olan bir düşünce aklıma girdiki koşmamak için kendimi zor tuttum canlarım, o da bu adamcağızın geceleri makyaj yaparak Zafer Sabuncu'ya dönüşmesi! Neden olmasın? Gündüz 5 mesleği bi arada yapan bir insan geceyede bir meslek sığdırabilemezmi? Ayyy yine korktummm.

ege.

ZAFER SABUNCU


hay felovs,
Yukarıda görmüş olduğunuz nev-i şahsına münhasır zat, son İstanbul seyahatimde gittiğim Cankurtaran semtindeki bir kahvaltı salonunun giriş kapısını boydan boya süslüyordu. Gerçi bu afişi nereye assanız orayı süsler o ayrı. Renk, ahenk herşey mevcut.
(osmancığım, sanat güneşimizi taş plaklar yerine Cankurtaran da çakmasındanmı dinlesekte sadece tipi ve motifi yüzünden dövmesek bu adamcağızı?)
ege.

11 Eylül 2008 Perşembe

BATMAN vs QB


Hay egen,

Nooldu yau? Batman'e mi taktım ne?

Qb üç şekerli içer Beto bunu hiçbir zaman unutmamalısın!
Bi daha olmasın.

ege.

MANGAL FOREVER

Hay,

Batman The Dark Knight isimli filmi henüz ve hala izlememiş olmama rağmen afişini orda burda görmemek mümkün değil gibi. Görünce aklıma bu geldi umarım o küçük göbeciklerinizi iki üç kere koh kohlatabilirim.

ege.

10 Eylül 2008 Çarşamba

SEVGİ

herkese merhabalar. tekrar seviyeli bir sohbet platformunda birbirimizle duygularımızı sevinçlerimizi üzüntülerimizi belkide (es) belkide kahkahalarımızı paylaşmamız ne kadarrr hoş gerçekten...
ne kadar güzel bir şey değil mi sevgi, sevmek.... insanın bir şeyi sevmesi. o sevdiği şey basuru(hemoroid) olsa bile... ne kadar hoş bir konuya değinmiş candan çok, canımdan çok sevdiğim ege arkadaşım. o kadar çok istedim ki o cümleden sonra gerçekten sevebileceğim bir basurum olmasını.. ve basurum olmadığına üzüldümm... 
şimdi çok uzaklardaa duvarları seviyorum yürekten... çalmayan telefonları seviyorum. çalmayan kapılar var bi de onları da seviorm çok... seviorm çünkü ege kardeşiminde değindiği gibi doktora gitmek istemiyorum. sevmeye çalışıyorum konuşmaya çalışıyorum onlarla. Doktor kimmiş ki sevmediğim şeyleri benim hayatımdan çıkaracak!!! sevmediğim şey basurum olsa bile kimki o!! ben yaparım bir tek onuda ancak severek yapabilirim ... o zamanda hayatımdan çıkarmam  dahil ederim hayatıma bilakis.. 
söylemek istediğim şudur ki kubilay arkadaşım hatta DOSTUMM. hayatımızdan çıkarttığımız basurları özlemektense bırak basurlara yüreğimizi açalım götümüzü değil yüreğimizi süslesin basurlarımız... ölene kadar yanımızda olsun..
osman  

YARDIM!!


Merhaba arkadaslar ;


Sizlerden,modern yaşama geçişle beraber insanoglunun hayatında önemli bir yer tutan “HEMOROİT” (bagırsak memesi) hastalıgı hakkında bilgi almak isterim.

Halk arasında “BASUR” (ki bana oldukça kaba geliyor bu isim) olarakta bilinen bu lanet hastalık yakama çok kötü bir sekilde yapışmış durumda.

Önceleri önemsemedim; minik bir pıtırcık olarak nüksetti,hatta onunla oynuyor söyleşiyordum aramız gayet iyiydi,birbirimizi anlıyor ve isteklerimize cvp. verebiliyorduk.

Bazen ortadan yok oluyordu hatta...Bu şekilde 1 yıla yakın,hayatımızı Problemsiz şekilde paylaştık,bu sırada aldıgım besinlere dikkat etmiyor ve umursamadan hayatıma devam ediyordum,taaki geçen hafta yanlışlıkla yedigim (hayatımda yediim en acı biberdi) acı biberi çıkartana kadar.

Ama o gune kadar hep acı yedim asitli içecekler tükettim,anladımki bunun bir dozu,ölçüsü varmış,tamam yenir ama o kadar da degil hayvan herif...

Şu an oldukça kötü durumdayom sanıyorum bir çatlak söz konusu,lakin 4 gundur kapagımda yabancı cisim varmış gibi hissediyorum.Dokundugumda acı duyuyorum.

Ögrenmek istedigim sey (aranızda yaşayanlar var) “bu aşamadan sonra ne yasacagım?” Patlama , kan fışkırması,akma ,ameliyat ? hangisi ...

Ve sevgili çocuklarım size tavsiyem yılanın başını küçükken ezin,ihmal etmeyin ve bir hekime danışın...Bilen varsa lutfen cvp. versin yakında doktora görunecegim sanırım...

HOŞÇAKALIN !

QB

KUBİŞİM BU HİKAYE SANA


Yavrukuşum,

Gel sana tombil çocuğun başına gelen hazin bir öyküyü anlatayım.

Bundan yıllar yıllar önce güzel sanatlarda okuyan tombil bir çocuk varmış,önüne ne koysalar yer ne koysalar içermiş. Öyle yer öyle içermiş ki bazen altına sıçmamak için eve zor yetişirmiş.

Günlerden bir gün tombil çocuk yine annesinin laflarına ve öğütlerine kulak asmadan okulda ne bulursa yemiş ne bulursa içmiş. Evi de okula uzak mı uzakmış. Tombil çocuk evinin yolunda ilerlerken hep evine ulaştığında neler yapacağını hayal ede ede yoluna devam edermiş.

O gün yine çok yiyip çok içtiği için altıma sıçtım sıçıcam psikolojisinin esiri olup ördek yürüşü dediğimiz götü sıkarak paytak ve küçük adımlarla eve doğruilerlerken hayal etmeye başlamış. Hayalinde eve girmiş üstünü başını hemen ortalığa savurmuş doğru tuvalete koşup günün ağırlığını, yorgunluğunu ve stresini atıp müthiş bir rahatlamayaşamış, ama gerçeklerin hiçbir zaman kurgulanan ve hayal edilen kadar basitolmadığını o gün anlamış, çünkü tuvalete gelene kadar olan kısım bire bir gerçekleşmesine rağmen, günün ağırlığı, yorgunluğu ve stresinin üzerine sifonu çekme hayali tombil çocuğun deyim yerindeyse götünde patlamış.

Böylesine bir acıyı, böylesine bir yanmayı büyük bir hayalperest olan tombil çocuk bile hayal edemezmiş. Ter ve gözyaşları içinde alafranga helasından kalkıp ona o acıyı çektirenin ne olduğuna bakmaya yeltenmişki birde ne görsün!bokla karışık kan! evet kan!

Kanın nereden geldiğini bilememenin verdiği korku ve rahat rahat sıçıp günün yorgunluğunu atamamanın verdiği öfkeyle karışınca tombil çocuk büyük bir duygu yoğunluğu içerisinde öylece yatağına serilmiş.

Tombil çocuk bu problemini ne bir doktora ne bir arkadaşına nede en yakını olan annesine söylememiş ve kendi kendine geçer düşüncesiyle yaşamına devam etme kararı almış. Ki öylede olmuş. Aradan geçen günler haftalar sonunda olay tekraretmediği için tombil çocuğun yüreğine su serpilmiş ve o güne kadar uyguladığıyediğime içtiğime dikkat edeyim bari felsefesi o gün son bulmuş.

Yine günlerden bir gün tombil çocuk arkadaşlarının açmakta olduğu ve inşası devam eden bir fotograf stüdyosunda kendini hayvanlar gibi yer, hayvanlar gibi içerken bulmuş. Şarapları cam fıçılarla içen, kebapları sinilerle yiyen tombil çocuk o gün yine götündeki ağrıyla kendine gelmiş. Bu duyguyu uzun zamandır yaşamayan tombil çocuk, sıçmak için ortamı, yemekleri, içkileri ve arkadaşlarını orada bırakıp hemen evin yolunu tutmayahazırlanırken bir arkadaşının feryadıyla irkilmiş: Tombil çocuk! pantolonunun arkasındakocaman bir ıslaklık ve leke var!

Tombil çocuk ıslaklığı zaten arkadaşı söylemeden farketmiş ama o ana kadar bunu ona beyninin yaşattığını sanmaktaymış.

Arkadaşına He He olur öyle diyip evinin yoluna koyulan tombil çocuk, tuvalete girip donu tumanı indirdiğinde birde ne görsün! Kan ve irin! böylesine iğrenç bir manzarayı bir günkendi donunda göreceği tombil çocuğun aklından bile geçmezmiş. Yaşadığı panik ve korku gibi yüksek duygular tombil çocuğun bir anda uykusunu getirmiş.

Donunu tumanını pantolonunu kirliye atan, duşa girip üstünü başını temizleyen tombiltemizliğin verdiği rahatlıkla hemen uykuya dalmış.

Uykuyla birlikte rüyalar alemine de dalan küçük tombil'i götü orada da rahat bırakmamış.Rüyasında götünden akan kanlar ve irinlerin doldurduğu bir havuzda hem yüzüp hemde kusarken görmüş kendini, ve gördüğü rüya hayatında gördüğü en iğrenç manzaralar listesinde onyedi hafta zirvede kalıp gişe rekorları kırmış.

Sabah gözünü açtığında kafasında çınlayıp duran doktora gitmelisin, doktora git, götünü doktora göster sesleri kahvaltı için hazırlanan köz kırmızı biberli ve sebzeli omletin kokusunu duymasıyla beraber son bulmuş.

Yemeyi, içmeyi, arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi ve eğlenmeyi çok seven tombil çocuğun ara sıra bu derdi tekrar yaşamasıyla birlikte doktor kavramını hatırlar gibi olup sonra hemen unutması şaşılmayacak gibi değilmiş.

Tombil çocuk bugün okulunundan mezun olmuş, kutsal askerlik görevini tamamlamış, işiyle gücüyle uğraşan bir aile babası kıvamına gelmiş bir insan evladı olmasına karşın daha önce yaşadığı acılar ve ızdıraplar ona ders olmamış.

Olmamışta ne olmuş diye soracak olursanız, hiç bi sikim olmamış. Tombil efendi gayet sağlıklı,götünden şikayeti olmadan hala bir yerlerde yaşıyormuş.

Hikayemizin özü şu ki; Doktora gitmemize gerek yok! Zaten Doktorluk bi olay olduğunda birileri bizi götürür.

Ölümün eşiğine gelene kadar o mendeburlara değil götümü, ağzımı bile açmam.

Geçmiş olsun der esenlikler dilerim.

Not: girinti, çıkıntı, kan, irin, hemoroid, basur deme sev onu,sen onu seversen o da seni sevecek ve rahat bırakacaktır.

ege.